Gökhan Yılmaz’a

Standard

Bak arkadaş, yeni kar yağmış, kar yeni yağmış, kar yağmış yeni bir dağ zirvesi düşün. Orada iki rekat namaz kılıyorsun, ikinin kaç olduğunu bilmeden. Kimseler bilmiyor. Belki Tanrı bile… Bunun kimse tarafından şu an yaptığım şekilde yazılıp deşifre edilmediğini de düşün mesela. Şimdi… Neler görüyorsun? Al o dağ zirvesini karıyla zararıyla, getir koy şu koskoca şehrin İstiklal göbeğine. Orada herkes ikiyi biliyor. Rekatı değil. Şimdi sen bütün bunları yaparak, egzotik jojova özleriyle, dağ esintileriyle falan alabora ediyorsun anlatmak istediğini. İki rekat lafın ırzına geçiyorsun. Ben de dua edebilirmiyimayrı mimcemalünal kardeşim? Tanrı’m sen kırmızı kartından önce sarı kartını gösterdiğin kullarından eyle. Allah’ım sana Tanrı’m deyince daha entelektüel oluyormuşum, öyle diyor sanatcamiası, n’olur bu uyum paketini bana çok görme. Allah’ım ben buraya adını falan yazıyorum. Adının yanına falan yazıyorum, buna kızılabilir, biliyorum. Ceketimi gösterirsen bana, söz, önümü iliklerim senin karşında. Tüm kusurlarım için cennetteki yevmiyemden kessen de bana biraz dünyalık versen olmaz mı Tanrı’m? Geçen gün şofbenin altında elektriksiz kaldığımda söylediğim sansürlü sözlerin hepsi için de özür diliyorum. N’olur cennetteki veli toplantısında bunları deşifre etme Tanrı’m. Söz, adını her yazışımda iyelik eklerini ayrı yazacağım. Yazmadığım her iyelik ekini yazgımdan silersin, ödeşiriz. Beni ölümlü yarattığın için sana teşekkür ederim. Kısacası, demek istemiyorum ki, sen Tanrı’nın tik attığı kullarındansın. Sende yazar adı yok. Bestseller bir isme sahip değilsin. Himalayalar’da çokseller olabilirsin belki. Hem de yüksek zirve edebiyatı yapmış olursun. Yani ölürsem diyorum, beni olduğum yere gömün. Olduğum yeri de dağın ücra bir zirvesine. Ölmezsem zaten Allah’ımdan bulmuşum demektir. Hiçbir şey anlatmadığın besbelliyken hiçbir şey ağlatmıyorsun da. Nasıl diyorduk küçükken? Git duvara işe…
Hadi sana eyvallah…

Gökhan Yılmaz

Bir cevap »

  1. güzel bi iç diyalog olmuş içindeki tanrıyla muhabbetinden kendinden kendine çıkardığın sıkıntıların, isyan gibi olmuş , isyan gibi rahatsız edici , buz dağından görkemli bir resim sunmuşsun dersem yanlış baktığın için abartmışsın dersin sanırım

  2. Demem. İsyan, derim. Evet, derim. İsyan olmadan olmaz, derim. Susmayı beceremiyorum. Susmak zor geliyor. Ölüme ya da hayata ya da ölümlü hayata ya da hayatlı ölüme karşı bir şeyler söylemeden duramıyorum. Duramıyoruz.
    Gözlerine sağlık.
    Sık sık uğra buralara hb’cim:)
    G.Y.

  3. Tanrıyla samimi bir sohbet olmuş. Ne de olsa kainatta önümüzde eğilmeyen tek ve en büyük hizmetkarımız Tanrımız.

    Yalnız bu işeme meselesini bilemedim, ben erkek olmadığımdan mı acaba? 🙂

  4. Hatun kişiler de işerler. Bilememen gereken kısmı duvar olmalıydı sanırım…
    Anlatmam için duvar lazım Emelciğim, işin fonetik kısmıyla yetinelim bence şimdilik…
    Seviyoruz seni, uğra buralara sık sık…

  5. her ınsan kendını farklı şekıllerde eder kımımız şiir kımımız de yazı içimizdekileri çoğu zaman anlatamayız ve bu durumda yazı bı araç olur bzım için sen de bu şekılde kendını ıfade etmişsin guzel..

  6. “Farkındalığının” farkında olan bi insanı gördüm bu yazıyı okurken… İnsanın kendi kendiyle düşünmeye bile çekindiği ya da daha doğru bir tabirle kaçtığı konulara değinmen ilgi çekici olmuş Gökhan… kalemine sağlık başarılarınızın devamı dileğiyle…

  7. çocuklar her şeyi sorup öğrenmek ister hiçbir şeyi atlamaz çekinmeden sorar öğrenene kadar peşini bırakmaz. Ama insan büyüdükçe bu sorgulayıcı yönünü kaybeder korkar belki de, soru sormaktan irdelemekten… Ama nadir insanlar vardır öyle değil o saf çocuk meraknı hep içlerinde taşirlar. Gökhan arkadaşımız da bunlardan biri anlaşılan:) irdeleyici, cesur ve samimi bir yazı..

Yorum bırakın